tarih
21 Mart 2012 Çarşamba
8 Mart 2012 Perşembe
kanal tedavisi
- disin kanallarina rengarenk uclu uzun uzun igneleri batirarak curukleri temizlemek, ardindan herbir kanali oksijenli suyla yikamak, paperla kurulamak, disin icini kasindirip kivrandiran bi ilaci koyarak ustunu gecici dolguyla kapatmak islemlerinin tumune kanal tedavisi adi verilir, bundan sonrasi iyilesmeyi gozlemlemek ve disin ustune kaplama yapmak asamalariyla devam eder(cle, 01.03.2000 12:02)
- uzerinde vidaninki gibi yivleri olan uzun ignelerle kanallardaki sinirler alinir, sinirleri öldüren bir ilac konulur.. dis gecici olarak kapatilir. 2-3 gün sonra sinir kalmis mi diye igne batirarak kontrol eder kanallari disci, eger kalmissa 2. bir marathon vakasi yasayip tavana kafa atmaniz olasidir..(kris, 01.03.2000 12:29)
- iyi yapilmis bir kanal tedavi 10-15 sene dayanabilir... genelde 6-7 seneden sonra paramparca olur, ponza tasi gibi dagilir.(kris, 01.03.2000 12:31)
- anlık dayanılıabilecek kadar aci veririr korkmaya gerek yoktur(huzursuz, 31.10.2000 00:43 ~ 19.09.2007 09:03)
- sinirleri koparıyo adam ya.. acısı anlatılamaz.(blasphemy, 31.10.2000 00:48)
- insana deli bi iskence gibi gelsede dis doktoru iyi uyusturursa ve yeterince beklenirse hic bir sey hissedilmiyo ben bunu yasadim bugun lakin iyi uyusturulma olayindan sonra insan salyalarina hakim olamiyor ve konusma yetisinde gariplik oluyor o ayri mevzu(nuitari, 05.02.2001 19:31 ~ 19:32)
- irc mode on grup tedavisi(lae, 05.02.2001 20:35)
- (bkz: mazosizm)(dementia, 05.02.2001 22:18)
- uyusma etkisinin gitmesiyle ufak ufak agrimaya baslayan olay...oy oy(nuitari, 06.02.2001 00:09)
- iyi uyusturuldugunda ( ornegin 6 kere igne yiyip, bi de ustune yarim saat beklendiginde ) hissedilmeyen, ancak 10 gun icinde 3-4 defa ayni islem gerektiginden, en sonunda artik aciyanin dis degil de dis etleri haline gelisi bi de ustelik arkalardaki dise ulasmaya calisan discinin 45dk agzin sonuna kadar acik tutulmasini istemesi, o sirada dudaklariniza degen igrenc aci ilacin zaten uyusmus ve balon gibi sismis izlenimi veren dudagi desmesi vs.. ve butun bunlar sonucu akilda kalan acidan cok huzursuzluk verici ve sinir bozucu bir islem olusu.(thalituriel, 28.04.2002 16:57)
23 Şubat 2012 Perşembe
Vakvak Ağacı
İyice yozlaşmış olan Yeniçeri teşkilatı, kazan kaldırma eylemleriyle, yönetici sınıf üzerinde baskı kurup, azl ve katl işlemleri gerçekleştiriyor, halktan zorbalıkla elde ettiği ekonomik çıkarları, her geçen gün daha da artırıyordu.
Yeni bir askeri teşkilatın kurulup, talimlere başlaması üzerine ayaklandılar. Çıkarttıkları isyanın, halkın desteğiyle kanlı bir biçimde bastırılması ve Yeniçeri Ocağı’nın lağv edilmesi olayına, Vaka-i Hayriye adı verildi.
Yeniçeriler, kışlaları yakıldıktan ve çoğu öldürüldükten sonra dağılarak kaçmaya, saklanmaya çalıştılar. Sultanahmet Camiinin alt mahzenlerinde gizlenenler, halk tarafından yakalanıp katledildiler. Cesetleri, yine halk tarafından toplanarak, Sultanahmet Meydanında, yeri, bugünkü park alanının içinde kalmış olan bir çınar ağacına, baş ve
gövdelerinden asıldı. Ortaya çıkan manzara sonucu Vaka-i Hayriye, bazı tarihçiler tarafından, Vaka-i Vakvakiye adıyla da anılmaya başladı . Konu hakkında, Şecer-i Vakvak’ı hazırlayan İzzet Molla, şu dizeleri yazmıştır;
Bir zaman ehli fitne camii Hanı Ahmedde
Bigünah asmış iken kullarını Hallâkim
Şimdi erbabı Şekanın dökülüp kelleleri
Meyve vaktine yetiştik, şecere-i vakvakın.
Bigünah asmış iken kullarını Hallâkim
Şimdi erbabı Şekanın dökülüp kelleleri
Meyve vaktine yetiştik, şecere-i vakvakın.
Bir zamanlar bozguncular camii Sultan Ahmed’de
Masum kullarını asmış iken Allahın
Şimdi alçakların dökülüp kelleleri
Meyve vaktine yetiştik şecere-i Vakvakın
Masum kullarını asmış iken Allahın
Şimdi alçakların dökülüp kelleleri
Meyve vaktine yetiştik şecere-i Vakvakın
Traihimizle ilişkisine kısaca değindikten sonra gelelim Vakvak Ağacı’na. Vakvak ağacı konusunda bir çok kaynak ve bu bir çok kaynakta, bir çok değişik tarif vardır. Yazılı literatüre geçen en eski örnek 8. yüzyıla ait bir Çin kaynağıdır. Arapların kaynaklarında ise, ilk kez, bir sefer günlüğünde ortaya çıkmaktadır.
Bir denizci grubu, denizde 8 yıl yol aldıktan sonra, rastladıkları bir kara parçasında, kaya üzerinde bir ağaç görürler. Ağacın dalları kırmızı, yaprakları ise yeşildir. Üzerinde altı, yedi
parmak boyunda çocuklar vardır. Elleri, ayakları ve başları ağaca yapışıktır. Gülmekte ve hareket etmektedirler. Dalından koparınca kuruyup siyahlaşırlar.
Bazı kaynaklara göre, Vakvak Ağacı, Hindistan’da bulunmaktadır. Bir başka kaynağa göre ise, Çin’e bağlı adalardan biri olan Vakvak Adası’ndaki bir ağaçtır. Bu ağacın meyveleri, hurma ağacınınki gibidir fakat olgunlaştıkça, kadına benzer. Ayakları, bacakları, dizleri ve kalçaları belirir. Mart ayında başlayan bu süreç, Mayıs ayının başında sona erer. Bu kızlar saçlarından asılı, çok güzel kızlardır. Haziran ayında yere düşerken “Vak Vak” diye ses çıkartır ve sonra toprak olurlar.
Bir başka yoruma göre Vakvak Ağacı hayvan ve bitkilerden oluşmuştur. Binbir Gece Masalları’nın ikisinde, iki değişik Vakvak Ağacı tasviri vardır. Camasb’ın serüvenlerindeki Bulukiye masalında, Bulukiye, altıncı denizde, iki çeşit ağaç görür. Birinin meyveleri saçlarından asılmış insan başları, diğerinin meyveleri ayaklarından asılmış kuşlar gibidir.
Cevahirci Basralı Hasan masalında ise, dalları insan başı gibi olan ve “Vak vak” diye ses çıkararak tanrıyı öven bir ağaçtan söz edilir.
Minyatürünü verdiğimiz örnekte ise İskender, Vakvak Adasındaki Vakvak ağacının yanında Hz. Hızır ile birlikte görülüyor. İskendernameye göre, buranın kraliçesinin, altı bin kızdan oluşan bir ordusu varmış. Buradaki Vakvak Ağacının meyveleri ise, çeşitli hayvan başlarından oluşuyormuş.
Diğer bir ilginç minyatür ise Amerika kıtasını tanıtan ve 1583’te 3. Murad’a sunulan Tarih-i Hind-i Garbi veya Hadis-i Nev’deki Vakvak Ağacı’dır. Minyatürde, ağaca asılı pek çok çıplak kız gözükmektedir
Metinde, Amerika’daki Vakvak Adası’nda insan yaşamadığından, burada çeşitli güzel meyve ağaçlarının yanında, meyveleri güzel cariyeler olan bir ağaçtan söz edilmektedir. Bunlar da, zaman zaman “Vak vak” diye ses çıkarmaktadırlar. Cariyeler, ağaçtan kesildiklerinde, iki güne yakın yaşamakta, sonra güzellikleri bozularak yok olmaktadırlar. Bu kaynakta da, adaya giden insanların, bu cariyelerle ilişkiye girdiklerinden ve bundan çok hoşnut kaldıklarından söz edilmektedir.
Kutsi Akıllı
Kaynakça; Metin And “Minyatürlerle Osmanlı – İslam Mitologyası”, Tarihvemedeniyet.org,
Kaynakça; Metin And “Minyatürlerle Osmanlı – İslam Mitologyası”, Tarihvemedeniyet.org,
1) Bunu yazarken aklıma Hugo Pratt’ın kahramanı Corto Maltese’nin “Semerkant’taki Altın Yaldızlı Ev”serüveninde bahsettiği “Acaip, meyvelerini yiyemeyeceğin ağaç” tanımlaması aklıma geldi. Corto, maceranın bir yerinde, dallarına adamların asılmış olduğu bir ağaç görür. Acaba Pratt, “Etopyalılar” ve “Semerkant’taki Altın Yaldızlı Ev”i yazarken, yaptığı araştırmalarda, Vaka-i Vakvakiye’ye ve Vakvak Ağacı’na mı rastlamıştı?
2) Vegetofilyaklığın tarihi belgelere geçişi bu olsa gerek.
3) Minyatürlerde ilginç olan kızların sansürsüz olarak verilmesidir. Bugünün şartları için “müstehcen” sayılabilecek çizimlerin Şeriat yasaları ile yönetildiği kabul edilen bir imparatorlukta padişaha sunulabilmesi, o günün insanlarının bugünkülere göre oldukça açık fikirli olduklarını gösteriyor. Siyah beyaz olan örnekte de, sansürsüz basılmış olmasına rağmen, sonradan üzeri sansürlenmiş meyveler gözüküyor.
2) Vegetofilyaklığın tarihi belgelere geçişi bu olsa gerek.
3) Minyatürlerde ilginç olan kızların sansürsüz olarak verilmesidir. Bugünün şartları için “müstehcen” sayılabilecek çizimlerin Şeriat yasaları ile yönetildiği kabul edilen bir imparatorlukta padişaha sunulabilmesi, o günün insanlarının bugünkülere göre oldukça açık fikirli olduklarını gösteriyor. Siyah beyaz olan örnekte de, sansürsüz basılmış olmasına rağmen, sonradan üzeri sansürlenmiş meyveler gözüküyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)